Sığınak Arayan Çocuk Masalı

Sığınak Arayan Çocuk Masalı

Güneş batmış, ay gökyüzünde gezinmeye çıkmış. Gecelerden bir gece sevgili aynacık bakın neler anlatmaya başlamış

 

Uzak memleketlerin birisinde tahtına düşkün, zengin mi zengin bir padişah yaşarmış. Adil olmasına adilmiş ama, burnu kanasa bütün ülkeyi ayağa kaldırırmış.

 

Birgün öyle hastalanmış, öyle hastalanmış ki; ayağa kalkamaz, sarayının bahçelerinde zevkle gezinemez olmuş. Ülkede ne kadar iyi doktor varsa çağırmışlar. Ne kadar ilaç varsa denemişler, ama bir türlü padişahın hastalığına çare bulamamışlar.

 

Yaz gelmiş, çiçekler açmış, kuşlar cıvıldaşmaya başlamış. Güneş parıldıyor, herkesi evinden dışarıya çağırıyormuş. Fakat padişahımız, iyileşemediği için bu güzellikleri pencereden seyretmekle yetinmek zorunda kalıyormuş.

 

Birgün bütün doktorlar bir araya gelerek padişahın hastalığını konuşmaya başlamışlar. Artık onlar da sıkılmış bu olaydan. Çünkü padişah hergün onlara kızıyor, bağırıyormuş:

 

- Siz ne biçim doktorsunuz. Hepinizi astırmak lazım. Zindanlarda süründürmek lazım. Kafanızı uçurmak lazım

 

Doktorlar korkuya kapılmaya başlamışlar bu tehditler karşısında. En kısa zamanda padişahın hastalığına bir çare bulamazlarsa başlarının derde gireceğini seziyorlarmış. Nihayet içlerinden biri meydana çıkarak;

 

- Arkadaşlar, demiş. Buradan çok çok uzakta bir memleket var. Adı Sevilenya Orası ilimde ilerlemiş bir memlekettir. Bütün alimler mutlaka oraya gider ve ilmine ilim katarmış. İşte o memlekette yaşayan bir doktorun ünü dünyaya yayılmış. İyileştiremediği hasta, çaresini bulamadığı hastalık yokmuş. Padişahımıza söyleyelim haber salsın çağırtsın onu. Biz de rahatlayalım.

 

Doktorların hepsi bu fikre katılmışlar ve içlerinden birisini sözcü seçerek padişaha göndermişler. Padişah anlatılanları dinledikten sonra hemen emir vermiş:

 

- Derhal hazırlıklar başlasın. Yarın sabah yola çıkacak bir birlik oluşturulsun.

 

En güzel hediyeler, kese kese altınlar doktora verilmek üzere hazırlanmış. Ve ertesi sabah bilinmeyen ülkeye doğru yolculuk başlamış.

 

Akrep yelkovanı, gece gündüzü, ilkbahar kışı kovalamış yaz gelmiş. Padişahımız her sabah heyecanla uyanır sorar olmuş:

 

- Geldiler mi?

 

Çevresindekiler çekinerek cevap verirlermiş:

 

- Henüz gelmediler padişahımız.

 

Birgün güneş yüzünü dağların ardından göstermeden, ay yıldızlarla gökten çekilmeden nal sesleri şehrin sokaklarını inletmeye başlamış. Saray kapısı açılmış, muhafızlar hemen doktorlara haber vermişler:

 

- Birlik geri dönmüştür.

 

Doktorlar, padişahın hastalığına derman olacak doktorun gelip-gelmediğini öğrenmek için bahçeye inmişler. Arabadan, siz deyin çınar boyunda, ben diyeyim kavak boyunda bir adam inmiş. Bir ân ürkmüşler. Bakışlarında bir baykuş keskinliği varmış. Hürmette kusur etmeden odasını göstermişler, dinlenmesi için. Fakat kabul etmemiş:

 

- Hastamız nerededir? Bir insan acı çekerken ben nasıl dinlenebilirim!

 

Doktorlar şaşkın şaşkın padişaha haber salmışlar. Padişah haberi alır-almaz;

 

- Aman hemen gelsin. Kaç zamandır gözlerime uyku girmez. Acıdan yüreğim duracak sanırım. Hemen gelsin hemen, demiş.

 

Bu, adı daha önce hiç duyulmamış ülkeden gelen doktor, elindeki ufak çantayla padişahın huzuruna çıkmış. Padişahın ağrıyan bacağını saatlerce incelemiş ve sonra şunları söylemiş:

 

- Dokuz yaşında bir erkek çocuk bulunmalı. Bu çocuk kesilecek ve midesi bacağınıza sarılacak. Üç gün içinde hiçbir şeyiniz kalmaz, ayağa kalkarsınız.

 

Padişah, askerlerini böyle bir çocuk bulmaları için göndermiş. Bütün okullar, bütün evler araştırılmış. Ve nihayet dokuz yaşında, çok güzel bir erkek çocuğu bulunmuş.

 

Askerler çocuğun annesiyle, babasıyla konuşmuşlar, durumu anlatmışlar. Zaten bütün halk padişahın hastalığından haberdarmış. Ama anne ve baba çocuklarının kesileceğine çok üzülmüşler. Ağlamış, sızlanmışlar. Yalvarmışlar. Ama kimse onları dinlememiş. Çocuğun babası vezire gelerek;

 

- Oğluma kıymayın, demiş. Onun yerine beni öldürün. O benim tek çocuğum. Beni ondan ayırmayın. Ne olur yapmayın bunu!

 

Vezir, çocuğun babasını karşısına oturtmuş ve şunları söylemiş:

 

- Sen bir çocuğun mu, yoksa bir padişahın mı ölmesini istersin? Eğer padişahımız ölürse hâlimiz nice olur hiç düşünmüyor musun? Düşmanlarımız memleketimizi istilâ ederler. Bu daha mı iyi? Akılsızlık etme. Sana bin altın veriyorum. Hiç oğlun olmadığını düşün.

 

Çocuğun babası o kadar altını daha önce birarada hiç görmediği için heyecana kapılmış ve razı olmuş:

 

- Varsın padişah yoluna öldürülsün benim oğlum, demiş.

 

Oğlunun karşılığı olarak aldığı altınlarla eve dönmüş. Çocuk, babasına sarılıp ağlamış.

 

- Beni öldürmeyecekler değil mi, diye sormuş babasına.

 

Adam oğluna diyecek bir söz bulamamış, susmuş kalmış. Ertesi gün de çocuğun annesi vezirin yanına gitmiş. Yalvarmış, yakarmış. Ama vezir ona da bin altın vererek bu işe rıza göstermesini sağlamış. Çocuğun annesi ağlamayı bırakarak;

 

- Eh, madem ki hayırlı bir iş için ölecek, ne yapalım ölsün, demiş.

 

Padişah, anne ve babadan izin aldıktan sonra devrin bilginlerini yanına çağırtmış. Bir de onlardan izin almak istiyormuş. Bazıları bunun yanlış olduğunu söylemişler, bazıları padişahın ölümünden daha hayırlıdır demişler. Sonunda çocuğun kesilmesinde bir sakınca olmadığı kararına varmışlar.

 

Bütün ülkeye bu olay duyurulmuş. Herkesin dilinde kesilecek çocuk varmış. Kimileri duyduklarına inanamıyor, kimileri çocuğa acıyor, kimileri de padişah iyileşecek diye seviniyormuş.

 

Kısa zamanda şehrin meydanı hazırlanmış. Halk merasimi seyretmek için meydana toplanmış. Çocuğun annesiyle babası halkın önünde çocuklarının kesilmesine izin verdiklerini, bilginler de çocuğun hayırlı bir iş için öldürüldüğünü söylemişler.

 

Zavallı çocuk hiçbir şey yapamıyormuş. Kesileceği yere çıkarılmış. Herkese bir bir bakmış ve babasına dönerek konuşmaya başlamış:

 

- Babacığım, hani ben senin tek çocuğundum. Hani beni çok severdin. Şimdi bensiz ne yapacaksın? O altınlar benim yerimi tutabilir mi?

 

Çocuk sonra da annesine dönerek konuşmuş:

 

- Ya sen anneciğim, nasıl izin verebildin biricik oğlunun öldürülmesine! Demek ki beni gerçekten hiç sevmedin. Üzülmeyecek misin?

 

- Peki siz, sevgili bilginler. Dokuz yaşındaki bir çocuğun öldürülmesinin yanlış olmadığını nasıl söylersiniz? Ben kimsenin canını acıtmadım ki. Padişahımızın hastalığının sebebi de ben değilim. Kimseyi de öldürmedim.

 

Son olarak padişaha dönmüş:

 

- Padişahım, iyileşmek için beni öldürüyorsun. Oysa biz seni sığınak kabul ediyorduk. Senin ülkende bunun için yaşıyoruz. Bizi koruduğun için Demek ki ülkemize bir şey olsa hiçkimse sana sığınamayacak, demiş.

 

Çocuk bakmış kimse yardım etmeyecek, başını gökyüzüne kaldırmış ve dudaklarını kıpırdatmaya başlamış. Padişah onun bu hâlini görünce sormuş:

 

- Şimdi ne yapıyorsun?

 

Islanmış gözlerini padişaha çeviren çocuk, ağlamaklı bir sesle cevap vermiş:

 

- Sen annemi, babamı, bilginleri razı etmişsin. Bana da sığınabileceğim tek bir yer kalıyor. Yalvarıyorum ki beni kurtarsın. Siz beni anlamıyorsunuz.

 

Padişah bu sözleri duyunca şaşırıp kalmış ve hatasını farkedivermiş:

 

- Bırakın çocuğu, demiş. Benim ölümüm bu bacaktan olacaksa olsun.

 

Bu olaydan sonra padişahın bacağı nedense hiç ağrımamış. Ve padişah çocuğu yanına alarak beraberce güzel bir hayat geçirmişler.

 

Naz Ferniba

dersimiz.com

Sığınak Arayan Çocuk masal çocuk masalları masal özetleri hikayeler Dünya klasikleri güzel hikayeler seçme masallar masal dinle resimli masallar hikaye özetleri Türk masalları

Sığınak Arayan Çocuk Masalı Hakkında Yorum Yazın...

  

Sığınak Arayan Çocuk Masalı İçin Yorumlar

Deniz : Ben bu kadar saçma bir masal okumadım ayrıca buna masalda denmez. Bazılarınızda ben çocuğuma okudum kortu felan filan yazmısınız. İyide kardeşim madem görüyorsun korkunç bir masal cocuklar için niye okuyorsunuz? Ben ilk ölüm cümlesini gördüm okumadım zaten cocuklaıma. Bunu yazanda artık hangı kafadaysa.

Benan : Çok kötü bir masal masal denemez zaten okuduğuma pişmanım

İrem : bu nasıl masal yaa korku filmi gibi hiç kimse bunu çocuğuna okumaz çok saçma

Aysegül : Nasıl bir hikaye bu ya çocukların resmen psikolojisini bozar

Irem fatma ve berra : Cok guzeldi sonuna kadar dinledik

selen : Hiç beğenmedim

Nil : Resmen korku hikayesi olmus cocuklarin uyumasina yardimci olmuyor uyku kaciriyor

Mari : Cocuklar icin agir bir masal olmus okurken bile tuaf oldum cok üzuldum

Yılmaz : Çocuğun öldürüleceği yerleri değiştirerek, çocuk gidecek diye okudum..

Dilek : Bu nasıl bişey ya. Ölümlü falan. annesi babası ikna olmusmus da ölsün demişler. Hiç beğenmedim. Ben bunu çocuğuma nasıl okutayim. Benim sinirim bozuldu aglayacaktim nerdeyse.

Ebrar : Çok güzel sonuna kadar okudum

Elif : Sonuna kadar okudum ve hiç beğenmedim okurken dahi canım sıkıldı

Çağlar : Pardon ama bu masal değil,bildiğin travma!ölümle ilgili olan yerleri değiştirip okudum yine de çocuğumun uykusu kaçtı...

eray : Ufak cocuguma masal diye okudum benim bile moralimi bozdu iyi ki cocugum zamaninda uyudu ve masali tam dinlemedi sacma sapan bir masal korkutucu ve yaniltici

Celiker : Oğlum okuduktan sonra bana sarıldı, sanırım çok korktu, biraz ürkütücü. Bence gereksiz yere cocuklarda stres yapıyor bu masal. Sonu iyi bitiyor ama anne babanın onları satabilecegi fikrini veriyor. Ben 5 dk izah etmek zorunda kaldım, böyle bir şeye izin vermeyeceğimi.

bilgili : nee kadar iyi hikayle r yazıolar yaa

ayşe fatma : çokooooooooooooooooooooooooooooooooooooo güzel

Yazılan 17 yorum görüntüleniyor

Yeni Eklenen Türk ve Dünya Çocuk Masalları

Sığınak Arayan Çocuk Masalı